|
|
|
“ ‘Unutturulanlar’ belgesel dizisi 12 Eylülcülerin unutturmaya ve üstünü örtbas etmeye çalıştığı bir dönemin gerçeklerini yansıtmaya çalışan kolektif bir çalışmanın ürünüdür. Dizide yer alan bölüm başlıkları 1) Fatsa Gerçeği, 2) Yeraltı Maden-İş Sendikası/Yeni Çeltek, 3) Tariş, Gültepe, Çimentepe Direnişleri, 4) Maraş Katliamı’dır. 4 yılı aşan bir sürede 200’e yakın insanla bire bir görüşülerek gerçekleştirilen bu dizilerde konu edilen olaylar, ciddi anlamda bir dış anlatıcı kullanmadan, olayın tarafı ve öznesi olanların ağzından aktarılmaktadır. (…) bu belgeselleri izlerken ‘kan ve gözyaşı’ diye unutturulmaya çalışılanın aslında Maraş Katliamı benzeri faşist tertip ve katliamları olduğunu göreceksiniz; ‘kargaşa ve anarşi öcüsünün’ aslında halkın can, mal ve iş güvenliği için faşist saldırılara karşı yürüttüğü direniş mücadelesi ve bu mücadele içinde doğan Fatsa benzeri ‘doğrudan demokrasi’ örnekleri olduğunun ayırdına varacaksınız. (…) Belgesellerin toplumsal belleğimizin sağlığına kavuşmasına, 12 Eylülcülerin yok etmeye çalıştığı başka bir yaşamın mümkün olabildiğine dair umutlarımızın hep canlı kalmasına hizmet edeceğine olan inancımızla…”
FATSA GERÇEĞİ - UNUTTURULANLAR
12 Eylül Erken İniyor Fatsa’ya
"Karaborsaya geçit verilmeyen, fındık üreticilerinin borç köleliğinden kurtulmasının sağlandığı, kadınların kocalarından dayak yemesinin önlendiği küçük bir kasaba Fatsa. Erkeklerin kumar oynamayı bırakıp tiyatro oyunlarına katıldığı, okuyan, tartışan, irdeleyen, gülen insanların kasabası Fatsa. Belediye yönetiminde doğrudan demokrasinin uygulandığı, halk komiteleri aracılığıyla mahallelerde tespit edilen sorunlara birlikte çözüm üretildiği, sekiz ay gibi kısacık bir zaman diliminde yıllardır çözülmemiş, çözülmeyen sorunların birlikte çalışarak çözüldüğü küçücük bir kasaba." Eylem CAN, Unutturulanlar/Fatsa Gerçeği belgeselinden yola çıkarak işte bu kasabanın, Fatsa'nın öyküsünü anlatıyor.
Eylem CAN
"Karaborsaya geçit verilmeyen, fındık üreticilerinin borç köleliğinden kurtulmasının sağlandığı, kadınların kocalarından dayak yemesinin önlendiği küçük bir kasaba Fatsa. Erkeklerin kumar oynamayı bırakıp tiyatro oyunlarına katıldığı, okuyan, tartışan, irdeleyen, gülen insanların kasabası Fatsa. Belediye yönetiminde doğrudan demokrasinin uygulandığı, halk komiteleri aracılığıyla mahallelerde tespit edilen sorunlara birlikte çözüm üretildiği, sekiz ay gibi kısacık bir zaman diliminde yıllardır çözülmemiş, çözülmeyen sorunların birlikte çalışarak çözüldüğü küçücük bir kasaba." Eylem CAN, Unutturulanlar/Fatsa Gerçeği belgeselinden yola çıkarak işte bu kasabanın, Fatsa'nın öyküsünü anlatıyor.
Eylem CAN
Terzi Fikri öyle bir giysi dikti ki Fatsa’ya
O Gürcü öyle bi gürledi ki arkadaşlarıyla
Noktalar, noktalı virgüller, askerî operasyonlar
Kimseler çıkaramaz
Fatsa’nın sırtından
Emek hakkının sımsıcak çıplaklığını (1)
Bir sohbet sırasında Unutturulanlar I Fatsa Gerçeği belgeselinden haberim oldu. (2) Hemen o akşam izledik belgeseli, kâh içimiz umutla dolarak, kâh faşist diktatörlüğe küfrederek. 12 Eylül karanlığını hayal meyal hatırlayan üç arkadaş, en büyüğümüz otuz dört yaşında, en küçüğümüz 12 Eylül’e saatler kala açmış gözünü karanlığa. Fatsa’yla ilgili kulaktan dolma, satır aralarında okuduklarından bir şeyler çıkarmış, belgeseli seyrederken belleksizliğinden utanmış üç kişi… Kapitalist sistem toplumsal belleğimizi, kazanımlarımızı bize unutturmak için çok ciddi mesai harcarken, ulaşabildiğimiz aydınlık, içimizde taşıdığımız umudun yeniden, yeniden filizlenmesini sağladı. Fatsa deneyimi, bu topraklarda kurulan güzelliğin örneği, mücadelenin sembolü olurken, Fatsa’ları yeniden kurabileceğimizi, yeniden yaratabileceğimizi yeniden hatırlattı bizlere. Bitmiş, tükenmiş, yıldırmayı yaşam felsefesi haline getirmiş birçok “eski solcu”, “Boş işler bunlar çocuklar” diyerek bizleri de yıldırmaya çalışırken, bulundukları foseptik çukurlarına bizleri de çekmeye çalışmadıkları bir gün bile geçmezken; aynı badireleri atlatmış, umut taşıyan, kısa vadede yenilseler de uzun vadede kazanacaklarına inanan ağabeylerimizin, ablalarımızın, güzel, adil, eşitlikçi bir dünya hayali kurmaktan asla vazgeçmeyenlerin yoldaşlığı, bu karanlıktaki umudumuz olmayı sürdürürken, Fatsa Gerçeği, bu umuda atılmış bir adım daha oldu.
“ ‘Unutturulanlar’ belgesel dizisi 12 Eylülcülerin unutturmaya ve üstünü örtbas etmeye çalıştığı bir dönemin gerçeklerini yansıtmaya çalışan kolektif bir çalışmanın ürünüdür. Dizide yer alan bölüm başlıkları 1) Fatsa Gerçeği, 2) Yeraltı Maden-İş Sendikası/Yeni Çeltek, 3) Tariş, Gültepe, Çimentepe Direnişleri, 4) Maraş Katliamı’dır. 4 yılı aşan bir sürede 200’e yakın insanla bire bir görüşülerek gerçekleştirilen bu dizilerde konu edilen olaylar, ciddi anlamda bir dış anlatıcı kullanmadan, olayın tarafı ve öznesi olanların ağzından aktarılmaktadır. (…) bu belgeselleri izlerken ‘kan ve gözyaşı’ diye unutturulmaya çalışılanın aslında Maraş Katliamı benzeri faşist tertip ve katliamları olduğunu göreceksiniz; ‘kargaşa ve anarşi öcüsünün’ aslında halkın can, mal ve iş güvenliği için faşist saldırılara karşı yürüttüğü direniş mücadelesi ve bu mücadele içinde doğan Fatsa benzeri ‘doğrudan demokrasi’ örnekleri olduğunun ayırdına varacaksınız. (…) Belgesellerin toplumsal belleğimizin sağlığına kavuşmasına, 12 Eylülcülerin yok etmeye çalıştığı başka bir yaşamın mümkün olabildiğine dair umutlarımızın hep canlı kalmasına hizmet edeceğine olan inancımızla…” (3)
|
Belleğimizi tazelemek, belleğimizi durmaksızın tazelemek, kapitalist sisteme, burjuvazinin ideologlarına atılmış tokatların en ağırıdır bence. Bir kez bir şeye tanıklık ettikten sonra bizleri daha zor kandırırlar çünkü, kandırmak için daha yaratıcı olmaları gerekmektedir artık. Filmleriyle, kitaplarıyla, bizlere dönmüş, zenginleşmiş, pes etmiş “eski solcuları” göstererek, bizleri yıldırmaya çalışanların oyunlarına gelmediğimizi haykırmanın zamanıdır artık; Fatsa’da kurulan güzelliğe, bu güzelliğin mimarı olan devrimcilere, halka borcumuzdur bu tokat. Bir rahibin söylediği gibi, “Palyoçalar değişti, ama sirk aynı sirk” demenin zamanıdır. Başımızdaki yöneticiler Kenan Evren olmuş, Tayip Erdoğan olmuş, Abdullah Gül olmuş ya da Süleyman Demirel olmuş, fark etmiyor, sirk gösterisine devam ediyor ve biz bu gösteriyi seyretmekten sıkıldık artık. Başka bir dünya mümkün şiarıyla hareket ederken, başka bir dünyanın bizlerin elleriyle şekilleneceği, üstüne titreyeceğimiz bir dağ çiçeği olacağını biliyoruz, saksılarda yetişemeyen dağ çiçeği olduğunu… Emeğimizi aşağılayan, emekçilerin kazanımlarını hor gören, kazanımlarımızı geri almaya çalışan yöneticilerin, demokrasi kisvesi altında, diktatörlüklerini sürdürdüklerini biliyoruz ve maskelerini düşürmemizin zamanıdır artık; güzel bir dünya düşünün, emekçilerin, halkın düşmanı olanların maskelerini düşürmenin zamanıdır artık. Sadece seçim öncesinde halkı hatırlayanların, yoksulluklarıyla mücadele edenlerin önüne sus payı olarak yedikleri etin artıklarını atanların, halkı kafa sayısı, oy kullanacak makineler olarak görenlerin maskelerini düşürmenin zamanıdır artık.
İçimden boşalan, dizginleyemediğim bir öfkeyle yazıyorum bu satırları. Belki de dizginlenmemesi gereken bir öfkeyle. Çünkü öfkem hedefsiz değil. Öfkemin öznesi kapitalist sistem olarak karşımda. Öfkem demokrasi kisvesinde halkı sindirmeye çalışanlara, öfkem emeğimize küfür edenlere, öfkem emekçilerin yarattığı dünyanın keyfini sürenlere, öfkem yaratılan güzellikleri postallarıyla ezenlere, öfkem bizi yarınsız, ipotek altına alınmış yaşamlara mahkûm edenlere, öfkem yıllarca yan yana yaşamış komşuları birbirine düşürmek için elinden geleni ardına koymayanlara, öfkem beynimizi yıkayan işbirlikçi yazarlara, şairlere, yönetmenlere, sanatçı kisvesi altına saklanan umutsuzluk, bezginlik tacirlerine, öfkem bizi kapitalist sistemin alternatifsiz olduğuna inandırmaya çalışan ideologlara, öfkem devlet olmazsa birbirimizi boğazlayacağımıza inandırmak isteyenlere…
Fatsa Gerçeği bir kez daha gösterdi, üretenin yönetmesinin egemenlerin çıkarlarına ters düştüğünü. Fatsa Gerçeği bir kez daha gösterdi, medyanın egemenlerin uşağı olarak, güzelliklere ağızları köpürerek saldırdığını. Köşe başlarını tutanların, neden, nasıl orada durabildiklerini yıllarca. Emeği ile varolan bizlerin, emekleriyle gurur duyarken, egemenlerin emeğimizle alay ettiğini. Fikri Sönmez’in terziliğiyle dalga geçenlerin ellerine bulaşan kanın hesabının sorulma zamanının geldiğini yeniden hatırlattı Fatsa Gerçeği belgeseli. Yaşadığımız coğrafyada, Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu karşıtlıkları bahane edilerek kan dökülürken; kan dökülmeyen, düğünlerde bile silaha sarılmayı kesen halka borcumuzu yeniden anımsattı Fatsa. Hapishaneler boşalırken, dönem itibariyle Fatsa’daki hapishanede sadece 13 kişi kaldığını hatırlatmak gerek, kimsenin burnunun bile kanamadığı Fatsa’nın, devlet eliyle okullarının, camilerinin bile işkence tezgâhlarından geçen insanlarla doldurulduğunu hatırlamanın zamanıdır. 12 Eylül provasının Fatsa’da yapıldığını, 12 Eylül’ün Fatsa’ya erken indiğini hatırlamanın zamanıdır. Çorum’da katliam olurken dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in “Çorum’u bırakın, Fatsa’ya bakın” diyerek, yaşatılacak kıyımın habercisi olmasını yeniden hatırlamalı. Halk şenlikleri düzenlenen 20.000 nüfuslu Fatsa’da 5.000 kişinin gözaltına alındığını, işkenceden geçirildiğini yeniden hatırlamalı. Nokta operasyonuyla, devletle yüzü maskeli faşistlerin kol kola, ev ev devrimcileri, devrimcilerle güzel, insani bir dünya kurmaya çalışan halkı gözaltına aldıklarını, öldürdüklerini yeniden hatırlamalı. Karaborsaya geçit verilmeyen, fındık üreticilerinin borç köleliğinden kurtulmasının sağlandığı, kadınların kocalarından dayak yemesinin önlendiği küçük bir kasaba Fatsa. Erkeklerin kumar oynamayı bırakıp tiyatro oyunlarına katıldığı, okuyan, tartışan, irdeleyen, gülen insanların kasabası Fatsa. Belediye yönetiminde doğrudan demokrasinin uygulandığı, halk komiteleri aracılığıyla mahallelerde tespit edilen sorunlara birlikte çözüm üretildiği, sekiz ay gibi kısacık bir zaman diliminde yıllardır çözülmemiş, çözülmeyen sorunların birlikte çalışarak çözüldüğü küçücük bir kasaba. Bu küçük kasabada yapılan büyük, güzel işler bizlerin ellerinde bayrak olmayı, gerçekleştirenlerden alacağımız derslerle önümüzde keşfedilmeyi, pratiğimize katılmayı bekliyor Fatsa. Adalet Partili, sakallı, yaşlı bir adamın bile 28 ay hapis yatmasına neden olmuş Fatsa’da yaratılan pratik. İşkence yapan polisi bile insafa getiren bir süreç yaşanmış Fatsa’da, bu kadarı insana yapılmaz dedirten. Davasına ihanet eden bir itirafçının, birkaç yıl hapiste yatmamak için ihanet edenin, konuşması kulaklarımda. İçi boşalmış, belki de yaşadığı her gün pişman olan itirafçı, ihanet ettiği günü yaşamamış olmayı dileyerek yaşıyor, tabii buna yaşamak denilebilirse artık. Beyaz yemenili yaşlı bir teyzenin sesi kulağımda: Devrimciler kötü hiçbir şey yapmadı, bize onlardan hiçbir zarar gelmedi, diyen sesi. Fatsa şenliğinde çocuk korosunda şarkı söyleyen küçücük bir kız çocuğu 34 yaşında artık, hatırlıyor yapılan her şeyi, yarattıkları güzellikleri de, bu güzelliğin yok edilmesini de… Güzel bir dünyanın hâlâ kurulabileceğine inanan ağabeyler, ablalar -çoğu babam yaşında, ama umutlarını kaybetmemişler hâlâ- uzatıyorlar bana ellerini, hatırlamak zorundasın bizleri, hatırlamak zorundasın uzmanların dört-beş yıllık bir süreçte kaldırılabileceğini söyledikleri çamurun, yedi günde (4) kaldırıldığını, hatırlamak zorundasın öldürülen 51 devrimciyi, işkenceden geçirilmiş 5000 kişiyi, hatırlamak zorundasın güzel bir dünya kurmamızdan korkanları, hatırlamak zorundasın ve harekete geçmek zorundasın diyen sese nasıl tıkar kulağını insan olan?
Bu yazıda, özellikle belgesele dair ayrıntılara değinmedim. Belgeseli edinmenizi, gerçeklikle yüzleşmenizi umarak. Kat edeceğimiz yol çok uzun, ama umudumuzu yitirmeden adımlarımızı sağlamca atmamız gerekiyor. Fatsa Geçeği, birçok açıdan ders çıkaracağımız bir deneyim olarak karşımızda, keşfedilmeyi bekliyor. “Fatsa’yla ilgili son söz, henüz söylenmemiştir. O sözü Fatsa’yı da aşan ve başka Fatsalar yaratacak olanlar söyleyecektir. Bu umudun hiçbir zaman tükenmemesi dileğiyle…” (5)
Notlar:
1. Can Yücel’in “Terzi Fikri İçin” şiiri. Maaile içinde, DK, İstanbul, 2006.
2. Yazı başlığı: Ahmed Arif’in “Akşam Erken İner Mahpusâneye” şiirinden esinlenerek. Hasretinden Prangalar Eskittim, Metis, İstanbul, 2008.
3. Alıntıyı Özgür Açılım’ın internet sitesinden yaptım. Unutturulanlar, belgeselini edinmek isteyenler www.ozguracilim.web.tr’den, www.unutturulanlar.web.tr’den, 0312 434 26 51/52 nolu telefondan, Açılım Filmcilik Araştırma Belgeleme Filmcilik Limited Şirketi Sağlık-1 Sokak 17/13 Kızılay-Ankara adresinden bilgi alabilirler. DVD başına 15,00 YTL + 3,00 YTL Kargo ücretini, Garanti Bankası Ankara Maltepe Şubesi 000062990 25-4 No'lu Hesaba yatırıp, dekontu ulaşım bilgilerinizle birlikte 0312 434 26 32 nolu faksa göndermeniz yeterlidir. DVD en geç iki iş günü içinde elinize ulaşacaktır. Fatsa’yla ilgili ilk elde bulduğum kitapların künyelerini vermek istiyorum. Pertev Aksakal, Fatsa Gerçeği, Penta. Ankara, 2007; Pertev Aksakal, Fatsa Devrimci Yol Savunması Bir Yerel Yönetim Deneyi, Penta, Ankara, 2007; Mahmud Memduh Uyan, Toplumsal Dalganın Kırılışı, Arayış, Ankara, 2004.
4. Alıntı, Dvd içindeki kitapçıktan. Belgeselde beş gün olarak geçiyor.
5. Alıntı, Dvd içindeki kitapçıktan.
|
» BİLKENT'TE BAŞKA ZAMANLAR 'FATSA VE MARAŞ UNUTULMADI'
Yayına Giriş Tarihi: 01.01.2009
Güncellenme Zamanı: 01.01.2009 23:41:44
|
Bizim uyguladığımız sistem adeta Atina demokrasisiydi. Ancak o günlerde bir gazete Fatsa'yı şu şekilde değerlendirmişti: 'Türkiye'nin Paris Komünü.' Çünkü ortaklaşa çalışıyor, ürettiklerimizi ihtiyacımıza göre kullanıp, ihtiyaç fazlamızı başkasına veriyor, şehrimizi birlikte yönetiyorduk. Herhalde böyle bir belediyeye 'sosyalist belediye' demek pek de yanlış olmayacaktır.
Bilkent Üniversitesi‘nde bu hafta Siyaset Bilimi Kulübü tarafından düzenlenen "Bize Unutturulanlar" başlıklı etkinliklerde, 1979‘da Fatsa‘daki halkçı yerel yönetim deneyimi ve Maraş Katliamı konu edildi. Bilkent öğrencilerinin yoğun katılım gösterdiği etkinlikler, canlı tartışmalarla geçti.
Pazartesi günü düzenlenen ve "Bize Unutturulanlar" etkinliklerinin ilk ayağı olan "Bir Sosyalist Belediye Deneyimi: Fatsa" konulu söyleşi, 1979-1980 döneminde Fatsa Belediyesi Halkla İlişkiler Birimi‘nde görev almış olan Aydın Akyazı‘nın ve yüzün üzerinde öğrencinin katılımıyla gerçekleştirdi.
Fatsa‘da solun güçlenmesine önayak olan "Fındıkta Sömürüye Son" mitingleri ve devrimcilerin karaborsaya karşı savaş açmalarından söz ederek konuşmasına başlayan Akyazı, Halkevi Başkanı Kemal Kara‘nın öldürülmesi olayını da anlattı.
Akyazı, yörede verilen mücadele sürecinde Devrimci Yol‘un halkın güvenini kazandığını, "Terzi Fikri" olarak bilinen Fikri Sönmez‘in adının belediye başkanlığı için geçmeye başladığını ve yapılan çalışma sonucu Sönmez‘in yüzde 57‘lik bir oy oranıyla başkan seçildiği söyledi.
Akyazı konuşmasına şöyle devam etti: "Bizim yaptığımız, halkın yönetime bizzat katılmasını sağlamak, kendi kendilerini yönetebileceklerini onlara göstermekti. 1980‘e gelindiğinde Türkiye‘nin her yerinde her gün onlarca insan ölürken, Fatsa‘da hiç kimsenin can güvenliği sorunu yoktu. Kurulan Halk Komiteleri yoluyla, belediyenin beş yıldır çözemediği sorunları bir haftada çözdük. Belediye gelirlerini on ayda iki katına çıkardık. Adalet Partisi (AP) ve Milli Selamet Partisi (MSP) üyelerinin de içinde yer aldığı Halk Komiteleri, insanların arasındaki karı-koca kavgasından tefecilere olan borçlarına, kan davasından bakkal fiyatlarına kadar her şeyi, halk eliyle düzenliyordu. Ancak izin vermediler; yıllarca büyüttüğümüz çiçeğimizi, sağcı basının da desteğiyle Nokta Operasyonu ile soldurdular. Eğer o operasyon ve ardından 12 Eylül olmasaydı, bir sonraki seçimlerde Karadeniz‘in onlarca il ve ilçesinde bağımsız devrimci adaylar seçimleri kazanacaktı."
"Türkiye‘nin Paris Komünü: Fatsa"
Bir öğrencinin yönelttiği "Yeniden Fatsa gibi bir deneyim yaşanır mı?" sorusunu, Akyazı, "Eskiye nazaran daha zor. 12 Eylül, Türkiye‘ye uyguladığı ekonomi politikaları ve hafıza silme operasyonuyla, mücadele etmeyi insanlara unutturdu. Ama asla imkansız değil. O gün Fatsa bizim için bir ütopyaydı ve gerçek oldu. Bugün de, eğer devrimciler gerektiği gibi çalışırlarsa yeni Fatsa‘lar görebiliriz" diyerek yanıtladı.
Başka bir katılımcının "Acaba Fatsa‘da uygulanan sosyalizm miydi? Buna sosyalizm yerine ‘bir demokratik belediye deneyimi‘ demek daha doğru olmaz mıydı?" sorusu üzerine, Akyazı şunları söyledi: "Elbette tam demokrasi anlamında buna evet diyebiliriz, bizim uyguladığımız sistem adeta Atina demokrasisiydi. Ancak o günlerde bir gazete Fatsa‘yı şu şekilde değerlendirmişti: ‘Türkiye‘nin Paris Komünü.‘ Çünkü ortaklaşa çalışıyor, ürettiklerimizi ihtiyacımıza göre kullanıp, ihtiyaç fazlamızı başkasına veriyor, şehrimizi birlikte yönetiyorduk. Herhalde böyle bir belediyeye ‘sosyalist belediye‘ demek pek de yanlış olmayacaktır."
Söyleşinin sonuna doğru "Yaşadıklarınızdan pişman mısınız?" sorusuna, Akyazı "Tek rüyamız devrim yapmaktı. Bunun için bedeller ödedik; sayısız işkenceden geçtim, on yıla yakın hapiste kaldım. Ama güttüğümüz amacı düşündükçe diyorum ki, bunlar pişmanlık değil, ancak övünç kaynağı olabilir" yanıtını verdi.
Akşam, "Fatsa Gerçeği" belgeselini izleyen öğrenciler, belgeselin ardından Türkiye‘de yerel yönetimler ve son dönemde solun birleşerek seçimlere girmesi konularını tartıştılar.
"Kahramanmaraş sivil ve askeri faşizmin ürünüdür"
Salı günü düzenlenen ve etkinliklerin ikinci ayağı olan "30. Yılında Kahramanmaraş Katliamı" adlı söyleşide, Pir Sultan Abdal Kültür ve Dayanışma Derneği (PSAKD) eski Genel Sekreteri ve yazar H. Nedim Şahhüseyinoğlu yer aldı. Etkinliğin başında Siyaset Bilimi Kulübü adına yapılan bir konuşmada, İsrail‘in Filistin‘e saldırısı ile İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Marmara Üniversitesi‘ndeki (MÜ) faşist saldırılar kınanarak, üniversitelerde faşizme karşı mücadele çağrısı yapıldı.
Şahhüseyinoğlu, Kahramanmaraş, Çorum ve diğer Alevi katliamlarının arka planında, "iki kutuplu dünyanın kapitalist bloğunun, üçüncü dünya ülkelerindeki çelişkileri kaşıyarak, buraları kaos merkezi haline getirmek ve bu ülkelerden ucuz iş gücü ve pazar elde etmek gibi amaçlarının yattığı"nı söyledi. Kahramanmaraş katliamının hazırlanması aşamalarını anlatan Şahhüseyinoğlu, bu süreçte Ülkücü Gençlik Derneği ve MHP‘nin aktif olarak yer aldığını vurguladı.
Şahhüseyinoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Karnında bebek taşıyan kadınları, küçücük çocukları baltalarla kestiler, bütün şehri yağmaladılar. Bunu yapan Türkiye‘deki İslami faşistler ve onları kullanan emperyalizmdir. Perde arkasında kimin olduğunu bilmezsek, o zaman bu katliamları provokasyon deyip geçiştiririz. Oysa ABD‘nin bu ülke üzerinde yaptığı her zaman Türk-Kürt, Alevi-Sünni çelişkilerini kaşıyarak, yapmak istediklerine zemin hazırlamak olmuştur. Zaten 12 Eylül‘le de bu amacını sonlandırıp 24 Ocak kararlarını uygulatarak Türkiye‘yi tam bağımlı bir ülke haline getirmiştir."
Bir öğrencinin "Son dönemlerde Zaman gibi gerici gazetelerin Alevi katliamlarını Ermenilere, Ergenekon‘a yıkma çabasına ne diyorsunuz?" sorusunu, Şahhüseyinoğlu şöyle yanıtladı: "Kimse çocukların tek başlarına cinayet işleyeceklerine inanmaz. Yapılanlar tanık ifadeleriyle de kanıtlanmıştır. Bu katliamlar sivil faşistlerin ve paramiliter güçlerin işidir. Ergenekon diye uğraştıkları şey emekli generallerden oluşan bir sürü. İşi asıl yapana bakmıyorlar. ABD emrindeki sivil faşizmin yapmaya çalıştığını 12 Eylül tamamlamıştır. 12 Eylül sadece faşizm değil, bir süper-faşizmdir."
Etkinliklerin ikinci gününün akşamında da ‘Maraş Katliamı‘ belgeseli gösterildi. Belgesel gösteriminin sonunda Türkiye‘deki Alevi katliamları, siyasal iktidarın bunlardaki payı ve bu katliamların bugünün Türkiye‘sine etkileri tartışıldı.
Bilkent öğrencisi ırkçılığa prim vermedi
Maraş katliamı ile ilgili söyleşi ve belgesel gösterim etkinliklerine kendilerini ülkücü olarak tanımlayan öğrencilerin de katıldığı görüldü. Gündüz düzenlenen söyleşinin soru-yanıt bölümünde söz alan bir öğrenci, Maraş katliamında ülkücülerin payı olmadığını, Ökkeş Kengir‘in de beraat ettiğini, katliamda Dev-Sol‘un ve Hrant Dink‘in parmağı olduğunu ve katliamı Ermenilerin başlattığını söyledi. Bu sözleri başlangıçta gülerek karşılayan öğrenciler, ardından sırasıyla söz alarak bu yapılanın ırkçılık olduğunu belirtip, iddialara yanıt verdiler. Öğrencilerden sonra sözü alan Şahhüseyinoğlu, yapılan hiçbir eylemin bir etnik grupla ilişkilendirilemeyeceğini ve halkların kardeş olduğunu söyleyerek, yapılan katliamların sivil ve askeri faşizmin eseri olduğunu tekrarladı. Bu sözler salonda ayakta alkışlandı.
Akşam yapılan ‘Maraş Katliamı‘ belgeseline de grup halinde katılan ülkücüler, belgeselin ardından ülkücü olmaktan gurur duyduklarını söyleyip, Maraş katliamının ülkücüler tarafından yapılmadığını iddia ettiler. Salondaki öğrencilerin tepki göstermesi ve bu iddialara yanıt vermeleri üzerine, ülkücü grup salonu terk etti. Öğrenciler, üniversitelerin ve eğitimin faşizme terk edilmeyeceğini söyleyerek etkinliği sonlandırdılar.
|
|
|
|
|
|
|
|